Uludağ’dan ”KAR” ı alın geriye neyi kalır ki!

Mimar: Başak Ölmez Altunkara

Röportaj: Nezihe DOĞAN

 

Bir hamur verseler elimize kaç şekil verebiliriz ona acaba. Belki yüzlerce belki de birkaç tane… Ve sonra bakakalırız belki de şeklini bozduğumuz hamura. Yaratıcılık her iş için gerekliliktir. Hayallere gerçekçi dokunabilmek, o hayalleri sürprizlerle süsleyip geri vermek ve daha da önemlisi başlanan işin sonunu getirebilmek. Tekrara tutsak olmadan, özgür bir ruh ve yenilikçi bir kimlikle, ustalık dönemini yaşarken çıraklığa da hakkını vererek içinde bulunduğumuz süreci herkes için avantaja dönüştürmek zor mudur? Eksik nedir, fazla olan nedir? Mimar Başak Ölmez Altunkara’ya sorduk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

İlkokulu Özel İnal Ertekin’de ortaokul ve liseyi de Bursa Anadolu Lisesi’nde bitirdim. ÜniversiteYİ ise Yakın Doğu Üniversitesi Mimarlık-Mühendislik Fakültesi Mimarlık Bölümünde okudum. Evli ve 2 çocuk annesiyim. En büyük hobim işim tabii ki; ama çocuklardan sonra en büyük hobim ailemle vakit geçirmek oldu sanırım.

Çıraklık, kalfalık, ustalık dönemlerinizi yıllara bölsek, o yıllar hangi yıllar?

Aslına bakarsanız tam anlamıyla kimse usta vasfı taşımaz. Bu yüzden yıllara bölmek bizim meslek için doğru bir tabir olmaz. Çünkü mimarlık her zaman yenilikçi kimliğiyle ön plandadır. Dolayısıyla her yapılan işte veya projede yeni şeyler öğrenilir ve bunun da sonu yoktur.  Projede herhangi bir konu başlığıyla ilgili çıraklık dönemini yaşarken, aynı projede başka bir konu başlığıyla ilgili ustalık dönemini yaşıyor olabilirsiniz.

İç mimar ve mimar ayrımı yapar mısınız bize? Aradaki fark nedir?

En büyük ayrımı şöyle yapabilirim: Mimarlık bölümü Mühendislik-Mimarlık Fakültesi’nde bulunur, İç Mimarlık bölümü ise Güzel Sanatlar Fakültesi’nde.

Hayal edin biz gerçekleştirelim mi? yoksa ‘Bana bırakın ve sürprizlere hazırlıklı olun.’ cümlesi mi daha yakın geliyor?

Muhatap olduğunuz insan durumuyla alakalı bir konu bu aslında. Çünkü hem ne istediğini bilen net bir kitle var hem de fikirlere açık, kararsız ve destek isteyen bir kitle var. Dolayısıyla söylemiş olduğunuz iki cümle de bize yakın geliyor. Genellikle de sonuç her ikisini kapsıyor. Hayallerini bize bırakıyorlar sürprizlerle süsleyip geri veriyoruz onlara.

Konut mu yoksa idari binalar mı sizi heyecanlandırıyor?

Böyle bir ayrım yapmak olmaz. Sonuçta iki türlü de tasarım ve yaratıcılık işin içinde. Fakat işin içine tasarım girince doyasıya yaşamadan ve yaşatmadan zaten sonunun gelmesi mümkün değil.

Her başlanan proje bir heves kaynağı mıdır?

Tabii ki. Bir işi ne kadar severseniz veya ne kadar hevesli olursanız o derece doğru neticeler alırsınız.

Bir projeye başlarken yapıp bitirmek mi doyasıya yaşayıp yaşatmak mı?

Eğer bir projeye başlanıyorsa bunun sonu gelecek ve bir şekilde bitecek demektir. O yüzden doyasıya yaşamak ve projeyi keyifli hale getirmek bu süre zarfında işimizi daha kolaylaştırıyor.

Her proje farklılık istiyor. Bu fark nasıl doğuyor?

Belli bir kıstas yok bunun için. İçinde bulunduğunuz durum, çevre, kişiler, istekler hepsi birer etken.

Modern kelimesi mi anlatıyor yaptıklarınızı yoksa klasik mi daha cazip geliyor?

Daha çok ikisinin karması diyebilirim. Önemli olan bir taraf seçip bağlı kalmak değil; her zevke hitap edebilecek geniş beğeni kitlesine ulaşabilecek maksimum iyi işler çıkarmak.

Renkler arasından birini seçip onun size neler söylediğini bizimle paylaşır mısınız?

Renk çok spesifik bir kavram. Net bir renk söylemek yerine ‘Gökkuşağı’ diyelim.

Bu birliktelik bozulmamalı dediğiniz 3 olguyu nasıl ve nerede bir araya getirmeyi düşlersiniz?

Tecrübe, Tasarım ve Yaratıcılık… Olabilecek her yerde kullanmak isterim.

Projeler devam ederken işler ters giderse nasıl bir güce sahip olmak isterdiniz?

Güç değil de ihtiyacım olanın en çok tahammül olduğunu düşünüyorum. Çünkü yapılan iş ne kadar keyif verse de, herhangi bir olumsuzluk karşısında sadece müşteriyle değil aynı zamanda işi yapan insanlarla da karşı karşıya geliyoruz. Bu durumda da en çok sabır, tahammül gibi kelimeler bizim en ihtiyacımız olan terimler oluyor.

Bir çizgi kahraman yardımınıza koşmak istese hangisine hayır diyemezsiniz?

Örümcek adam olabilir.

Eşinizle aynı mesleği yapıyor olmayı nasıl anlatırsınız?

Projeler iki mimarın gözünden de incelendiği ve değerlendirildiği için doğal olarak hata riskini minimize etmiş oluyoruz. Birbirimizi daha iyi anladığımız için de karşılıklı iletişim bir o kadar kuvvetli ve verimli oluyor. Bu da müşterinin lehine bir avantaja dönüşüyor tabii ki.

Uludağ’ın tüm mimarisini size bıraksalar neleri değiştirirdiniz?

Uludağ’dan ”KAR” ı alın geriye neyi kalır ki! Bilmem anlatabildim mi.

Bademli’de bir ev yapmakla Çekirge’de bir ev yapmak arasındaki fark nedir?

Hiçbir fark yok.

‘Buraya Başak Ölmez Altunkara eli değmiştir’ dedirtebilen konsept hangisi?

Herkesin kendine has imzası niteliğinde dokunuşları vardır elbette projelerde. Ama bunun bir süre sonra tekrara dönmesi söz konusu olduğu için açıkçası daha dikkatli olmaya çalışıyoruz. Yapılanı tekrar tekrar uygulamak mimar için özgürlük olamaz aksine tutsaklıktır.

Bir film ya da dizi için bir tasarıma ihtiyaç duyulsa siz nereye ve nasıl dokunursunuz?

Sanırım başroldeki oyuncunun bulunduğu mekanları tasarlamak isterdim.

Hayalleri neden ve nelerle beslerseniz?

Hedef olarak bizim değil de karşımızdaki insanların hayallerini dikkate alıyoruz. Bu durumda da tatmin duygusu, mutluluk seviyesi, arzu edilenin gerçekleşmesi gibi kıstaslar konu başlığımız oluyor.

Sizi hangi atasözü ya da deyim anlatır bize?

‘Sabrın sonu selamettir.’

RÖPORTAJ 2.444 okuma